İnsan her şeye alışıyor.
nureddinturk
Kötü haberin tezliğiyle uyandım. Müjdesini ister gibiydi. Unutmuştum, hatırladım. Hatırladım, yutkundum. Daha kötüsü olur mu? Olur. Şöyle diyor Murakami, “Cehennemin gerçek bir dibi yoktur.” Calvino ne demişti: “… eğer bir cehennem varsa burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem.” Bu cehennemi ben yaratmadım ama yaratanlardan, yan yana duranlardan alacaklıyım.
Bisiklet sırtındayım. Artık ellerim üşüyor ve çatlaklar beliriyor. Norveçli balıkçılar gibi nitrücinaya uzanıyorum dışarı çıkmadan. Bisikletten inip inip fotoğraf çektim. Manzara güzel. Yapraklar sararmış,uçları kızarmış. Kırmızı ile sarıyı karıştırınca turuncu çıkıyor ortaya. Turuncu günler. Babamın ensesine benzeyen bir ense gördüm. Sekiz ay olmuş. Fark etmemişim.
I was thinking of ending I’m Thinking of Ending Things today. Nope. It does not finish either as a novel or as a movie. The novel stays. The movie lingers. There’s not much I can do about it. Jack’s there whether I like it or not. He’s there when I eat. She’s there when I sleep. They’re so crowded. We’re so crowded. We’re so crowded. All of us are thinking of ending things.
Bugün bir sincap evlat edindim. Ortağımın hediyesi. Bembeyaz, asil biri. Maalesef soyu tükenmekte. Kuzey Keraloyna’da bir parkta yaşıyor. Adı Eugénie. Seni çok seviyorum kızım. Hep iyi ol. Seni görmeye muhakkak geleceğim.
Bugün benim doğum günüm. Ağlamadım. Üzgün üzgün bisiklet sürdüm. Kendime bir limonata ısmarladım.
Arsızca utanmazca her gün bisiklet sürüyorum, sadece bisiklet sürüyorum. Sincapları ve kitapları unuttum bile çoktan. Ama sincap efendilerle yolda karşılaşınca selamlaşıyoruz. Onlar da meşguller. Kış için koşturuyorlar. Bebeler doğmuş. Minik minik, çizgili çizgili. Üstelik pek dikkatsizler. Bugün az daha birini eziyordum. Frene basarken kendimi bir trafik canavarı gibi hissettim.
Bugün bu şehirde hiç arkadaşım olmayışına üzüldüm.
Martıları severdim aslında. Ama geçen bir tanesini, bir kızılgerdanı canlı canlı yerken gördüm. Martıların etçil olduğunu unutmuşum, gözlerimle görünce hepsinden nefret ettim. Hâlâ et yediğim için kendimden utanıyorum.
Bir bisikletim oldu. Beyaz, lekesiz. Zili bile var. Çocuklar gibi şenim. Kaç yıl olmuş, sayamıyorum. İstanbul’a taşınıyorduk. Bisikletlerin ikisi de çatıdaydı. Annem kamyona yükletmemiş kalabalık yapmasınlar diye. Sonra hiç sürmedim. Liseyi, üniversiteyi bitirdim, yüksek lisansı yarım bıraktım. Bisiklete hiç el sürmedim. Çok olmuş. Çocuklar gibi şenim.